2 Temmuz 2009 Perşembe

Copying Beethoven



Koşa koşa git D&R'a edin bu filmi sevgili okur. Yok ben uğraşamam diyorsan gir bi' torrent sitesine indir.

"Can you imagine?
A chorale in a symphony?"

Bu filmi izlemen için sana tek bi' alıntı yapacağımdır. Sonra istersen izleme.

Anna Holtz Beethoven'ın yardımcısı olmak isteyen poor girl. Ona ilerleyen satırlarda "A" diye hitap edicem. Beethoven da bundan sonra "B". Deal?
Anna Beethoven için temize çektiği 9uncu senfoninin bi' kısmını kontrol için getiriyor burda Beethoven'a.

Beethoven: All right, I'll do that. I'll read the pages.
Nice, very good.
What's this?
Right before the choir comes in, B major, D major.

Anna: You have it in B minor.
B: I wrote it in B major. Why did you change it?
A: I didn't change it.
B: What?
A: I didn't change it. I corrected it.
B: Corrected it? You corrected it?
A: Yes, I knew you didn't intend to keep it in B major.
B: Really?
A: Well, the Italians would keep it in B major.
Rossini would keep it in the major,Cherubini would keep it in the major
But you wouldn't.You would change it just for a moment,to build the suspence before the explosion.
If you will permit me...

Anna plays the notes here, than..

A: That's neither Rossini or Cherubini.That's Beethoven!
B: You're saying that I accidentally miswrote it?
A: No, Maestro. I think you did it deliberately...
I think it was a trap.
B: A trap?
A: To test Herr Schlemmer.
B: Why on earth would I test Schlemmer?
A: To see if he truly understood your soul.
B: My soul?
You think it works in the minor?
A: Am I wrong?
You approve of what I've done?
B: I think it's brilliant.I think it's all wonderful.
A: You like it?
B: Very, very much. How old are you my dear ?
A: Twenty-three.
B: Twenty-three years old.I can just imagine you at the creation,
with your two decades of experience,saying to the Almighty,
"I think you've done a brilliant job with the world. I especially like South America. Beautiful shape! That wonderful bulge and the slender taper. The Straits of Magellan,lovely little touch. Africa, on the other hand,bit wide for my taste. And Asia is entirely out of proportion.
"I'm afraid, Herr Godhead, you'll have to do it all over. "
I cannot tell you how much it means to me to know that you approve of my work.


Çok büyük megolamanmış Beethoven. Hakkı mıdır? Bana sorarsan evet! Zaten cezasını da çekmiş zamanında. Onu da şöyle anlatıyor,

Everyone thinks I live in silence. It's not true. My head is constantly filled with sound. It never stops. The only relief I have is to write it down. God infests my mind with music. And then what does he do? He makes me deaf! He denies me the pleasure he allows everyone else, hearing my work. Is that a loving God? Is that a friend?

"He is our father." says Anna Holtz

My father was a brutal, drunken sod. If God is my father, I disown him!

26 Haziran 2009 Cuma

Trains!


Train set and match spied under the blind
Shiny and contoured the railway winds
And I've heard the sound from my cousin's bed
The hiss of the train at the railway head

Always the summers are slipping away

A 60 ton angel falls to the earth
A pile of old metal, a radiant blur
Scars in the country, the summer and her

Always the summers are slipping away
Find me a way for making it stay

When I hear the engine pass
I'm kissing you wide
The hissing subsides
I'm in luck

When the evening reaches here
You're tying me up
I'm dying of love
It's OK

27 Nisan 2009 Pazartesi

4 Nisan 2009 Cumartesi

siyah beyaz.. şampiyon beşiktaş orası ayrı da şu anda konumuz bu değil.

Felsefe konusunda pek de bilgili olduğumu söyleyemem ama dünyanın zıtlıkların çatışmasından ortaya çıktığını savunan bir görüş olduğunu duymuştum. hani şu iyi olmazsa kötü olmazdı siyah olmazsa beyaz olmazdı olayı. Bir şişe kırmızı şarap bunu tekrar tekrar düşünmenize sebep olabiliyor. sonuçta ortaya birazdan bahsedeceğim şeyler çıkıyor işte.
Bunu yapmama gerek yok zira kimse okumuyor, okumayacak bu yazıyı ama yine de olayı o kadar da iyi toparlayamayacağım için özür dilemeyi borç bilirim.
Ne demeye çalışıyorum? Şöyleki, tıp ciddi derecede ilerledi ve zamansız yırtılan kızlık zarlarının bir şekilde tamiri söz konusu ancak ne yazıktır ki zihinde açılan yırtıklar konusunda kimse birşey yapamıyor hala. yani diyorum ki, bir kere tatlı yediğiniz zaman sürekli acı birşeyler yemek bir yerden sonra üstüne hafif ekşi kırmızı şeyler içme isteği uyandırıyor insanda.
Daha açık olmak gerekirse, eğer bir insan evladına karşı bir kez birşeyler beslerseniz sonra da doyar ve daha fazla yemek istemezse, istediğiniz kadar inkar edin ama bir daha birileriyle birşeyler paylaşmadan hayat iyi gitmiyor. evet bir şekilde gidiyor ama nereye gittiği belli değil. üsküdar beşiktaş arası ufak tefek teknelere bindiğiniz vakit zahmet edip de şöyle bir göz gezdirirseniz denize, sağa sola sürüklenen torba, şişe gibi falan binbir çeşit nesne görebilirsiniz.sürüklenirler. öyle sürüklenirler işte.
onlar artık karman çorman boğaz akıntısı nereye sürüklerse ya da hangi martının ağzına takılırlarsa oraya giderler. Peki ya biz insanlar? Yalnız başımıza yatağımıza uzanıp el yordamıyla yanımızda birilerini ararken nereye gidiyoruz? aslında biraz didiklersek ölüme kadar yolumuz var. ama ondan önce sorgulamaya gidiyoruz.
İlk soru geliyor! Daha önce neden böyle değildim?
Let the monolog begin!
Neden? Çünkü daha önce ilişki kavramından haberdar değildin. Artık biliyorsun. doğal olarak istiyorsun. doğal olarak yalnızlık kavramından haberdarsın. doğal olarak bu acı vermeye başladı.
Evet arkadaş. Zıtlıkların çatışması olayı kesinlikle bir tez olmaktan öteye geçmiştir benim için. Yalnızlık kadar sert,soğuk,su götürmez bir gerçektir artık.
Eğer birliktelik olmasaydı yalnızlıkta olmayacaktı. varsın olmasındı.
neyseki şarap var o yüzden şarap var!

22 Şubat 2009 Pazar

En Kötüsü de

“En kötüsü de …”
Ucu açık soru kavramının bir örneği olan bu başyapıtın cevapları milyona kadar çıkabilir ve bunun asıl cevabını bir tek ben biliyorum sanırım.
Sanmak en kötüsü değildir. Bunu iddia edebilirsiniz, hakkınızdır. Hatta belki benim bu denli fazla “sanmam” en kötüye çok yakın olabilir ama en kötüsü olmadığına her şeyim üzerine bahse girebilirim.
En kötüsü Nietzsche’nin de dediği gibi umut falan da değil bence. Tamam bu adama katılmıyor değilim. Umut cidden insanın iliğini kemiren bir şey , tenyamsı.
Mesela Mehtap demiş ki en kötüsü de “ - En kötüsü de ne biliyor musun? – O gülüşün”
Kusura bakma Mehtap ama kim olduğunu bilmesem de sana bir siktir olup gider misin demek zorundayım.
En kötüsü de bu görüntülere alışmak sanırım...ABD'li Nick Berg'in El-Kaide tarafından katledilişinin sansürsüz görüntüsü. Yok arkadaşım değil. Emin ol değil.Peki sen beyinsiz sosyomat kullanıcısı. “en kötüsü de başlama şansı olmayan bir şeyi bitirmek...” derken neyi kastettin arkadaşım? Ama bir yandan sen de haklısın o kadar beyinsizin arasında biri ille etkilenir diye salladın bir şeyler. Am peşinde koş dur bakalım.
Ben de hata yapmışım arkadaş. Daha önce demişim ki en kötüsü de 40 senelik uykudan uyandığın vakit buralar nasıl değişmiş bunu görmek en kötüsü demişim falan. Ben de salakmışım resmen.
Gerçi ondan önce en kötüsü de okul bitmeyecek, en kötüsü de param yok gibi ibareler kullanmışım ama şimdi en kötüsünün ne olduğuna karar vermiş durumdayım.
Yok yok. Kız arkadaşımın olmaması, saçımı kestirmiş olmam falan değil. İki dakika mantıklı düşün Allah aşkına canım.

En kötüsü “daha sonra altından kalkamayacağın kadar yalan söylemek” Hayatım da ilk kez yaptığım girişin güzel olduğunu düşünürken devamını getiremeyecek olmam ne kadar acı. Direk gerçeği söyledim sanırım o yüzden bu durum yaşanıyor şu anda. Dolandırmadım pek lafı. En azından gelişme sonucu oluşturacak kadar dolanmadı. Ne yapalım? Bitsin bu da burada.

Mecmua Okumak İyidir

İnsan vücudu 7 saatlik uykudan sonra yattığı yatağı sabah gözlerini açtığında içinden çıkmak istemeyeceği kadar sıcak hale getirebilecek ısıya sahiptir. Şu anda Şubat ayının sonlarında olduğumuzu düşünürsek bu çoğumuz bu dertten muzdarip olabiliriz. Ancak bu gözleri açıp yataktan çıkmak istememe durumunun fiziksel açıdan olduğundan çok daha önemli bir açıklaması vardır: “Amaç”
Ben pek çoğunuzla aynı fikri paylaşmıyor ve insanların yaşamalarının temel gereklerinden birinin umut değil amaç olduğunu savunuyorum. Umudu olmayan bir insan mutsuz da olsa yaşayabilir ancak bir insanın “amacı” kalmamışsa başına gelmesi muhtemel olan şey tıbbi olarak kalbin durması olarak adlandırdığımız “ölüm”dür. 2000 kupa kahve, 9mm’lik bir mermi, 150 ucuz ekstazi, 25 gün süren susuzluk, The Marmara’nın terasından Taksim meydanına paraşütsüz dalış… Bunlar amacı kalmamış bir insanın onlar için daha iyi olduğunu düşündükleri – ya da gitmek zorunda olduklarını düşündükleri - başka bir boyuta yapacakları yolculuğun biletleridir. Businness class ya da üçüncü sınıf. Pek de bir önemi yok.
Artık ipleri biraz saldım. Kaloriferlerim iyi yanıyorlar ve sabah sıcak bir odada uyanabiliyorum. Faturaların pek de önemi yok. Dedim ya ipleri biraz saldım ama buna rağmen yataktan çıkmak istemeyişim? Yoksa ölüyor muyum?
Tanrıya şükür erken teşhis hala hayat kurtarabiliyor. En azından zaman kazandırıyor. Eğer böbrek kanseri olsaydım en yakın arkadaşımın böbreğini kendime naklettirip fazladan 2 ya da üç ay yaşayabilirdim herhalde. Tanrıya tekrar şükretmeliyim ki kanser değilim. Öyleysem de haberim yok. Her neyse. Benim problemim kafada. Doğuştan var sanırım.
Kendi reçetemi yazdım. Böbrek nakline benziyor biraz. Kupon biriktireceğim. Aklı başında hiçbir insan adını bile bilmediği 20 dvd film için 60 kupon biriktirmez ama en azından 60 gün boyunca gözlerimi açıp yataktan çıkmak için bir sebebim olacak.