22 Şubat 2009 Pazar

En Kötüsü de

“En kötüsü de …”
Ucu açık soru kavramının bir örneği olan bu başyapıtın cevapları milyona kadar çıkabilir ve bunun asıl cevabını bir tek ben biliyorum sanırım.
Sanmak en kötüsü değildir. Bunu iddia edebilirsiniz, hakkınızdır. Hatta belki benim bu denli fazla “sanmam” en kötüye çok yakın olabilir ama en kötüsü olmadığına her şeyim üzerine bahse girebilirim.
En kötüsü Nietzsche’nin de dediği gibi umut falan da değil bence. Tamam bu adama katılmıyor değilim. Umut cidden insanın iliğini kemiren bir şey , tenyamsı.
Mesela Mehtap demiş ki en kötüsü de “ - En kötüsü de ne biliyor musun? – O gülüşün”
Kusura bakma Mehtap ama kim olduğunu bilmesem de sana bir siktir olup gider misin demek zorundayım.
En kötüsü de bu görüntülere alışmak sanırım...ABD'li Nick Berg'in El-Kaide tarafından katledilişinin sansürsüz görüntüsü. Yok arkadaşım değil. Emin ol değil.Peki sen beyinsiz sosyomat kullanıcısı. “en kötüsü de başlama şansı olmayan bir şeyi bitirmek...” derken neyi kastettin arkadaşım? Ama bir yandan sen de haklısın o kadar beyinsizin arasında biri ille etkilenir diye salladın bir şeyler. Am peşinde koş dur bakalım.
Ben de hata yapmışım arkadaş. Daha önce demişim ki en kötüsü de 40 senelik uykudan uyandığın vakit buralar nasıl değişmiş bunu görmek en kötüsü demişim falan. Ben de salakmışım resmen.
Gerçi ondan önce en kötüsü de okul bitmeyecek, en kötüsü de param yok gibi ibareler kullanmışım ama şimdi en kötüsünün ne olduğuna karar vermiş durumdayım.
Yok yok. Kız arkadaşımın olmaması, saçımı kestirmiş olmam falan değil. İki dakika mantıklı düşün Allah aşkına canım.

En kötüsü “daha sonra altından kalkamayacağın kadar yalan söylemek” Hayatım da ilk kez yaptığım girişin güzel olduğunu düşünürken devamını getiremeyecek olmam ne kadar acı. Direk gerçeği söyledim sanırım o yüzden bu durum yaşanıyor şu anda. Dolandırmadım pek lafı. En azından gelişme sonucu oluşturacak kadar dolanmadı. Ne yapalım? Bitsin bu da burada.

Mecmua Okumak İyidir

İnsan vücudu 7 saatlik uykudan sonra yattığı yatağı sabah gözlerini açtığında içinden çıkmak istemeyeceği kadar sıcak hale getirebilecek ısıya sahiptir. Şu anda Şubat ayının sonlarında olduğumuzu düşünürsek bu çoğumuz bu dertten muzdarip olabiliriz. Ancak bu gözleri açıp yataktan çıkmak istememe durumunun fiziksel açıdan olduğundan çok daha önemli bir açıklaması vardır: “Amaç”
Ben pek çoğunuzla aynı fikri paylaşmıyor ve insanların yaşamalarının temel gereklerinden birinin umut değil amaç olduğunu savunuyorum. Umudu olmayan bir insan mutsuz da olsa yaşayabilir ancak bir insanın “amacı” kalmamışsa başına gelmesi muhtemel olan şey tıbbi olarak kalbin durması olarak adlandırdığımız “ölüm”dür. 2000 kupa kahve, 9mm’lik bir mermi, 150 ucuz ekstazi, 25 gün süren susuzluk, The Marmara’nın terasından Taksim meydanına paraşütsüz dalış… Bunlar amacı kalmamış bir insanın onlar için daha iyi olduğunu düşündükleri – ya da gitmek zorunda olduklarını düşündükleri - başka bir boyuta yapacakları yolculuğun biletleridir. Businness class ya da üçüncü sınıf. Pek de bir önemi yok.
Artık ipleri biraz saldım. Kaloriferlerim iyi yanıyorlar ve sabah sıcak bir odada uyanabiliyorum. Faturaların pek de önemi yok. Dedim ya ipleri biraz saldım ama buna rağmen yataktan çıkmak istemeyişim? Yoksa ölüyor muyum?
Tanrıya şükür erken teşhis hala hayat kurtarabiliyor. En azından zaman kazandırıyor. Eğer böbrek kanseri olsaydım en yakın arkadaşımın böbreğini kendime naklettirip fazladan 2 ya da üç ay yaşayabilirdim herhalde. Tanrıya tekrar şükretmeliyim ki kanser değilim. Öyleysem de haberim yok. Her neyse. Benim problemim kafada. Doğuştan var sanırım.
Kendi reçetemi yazdım. Böbrek nakline benziyor biraz. Kupon biriktireceğim. Aklı başında hiçbir insan adını bile bilmediği 20 dvd film için 60 kupon biriktirmez ama en azından 60 gün boyunca gözlerimi açıp yataktan çıkmak için bir sebebim olacak.